Uyunulmayan’dan…[#Anlarken]
Uyunulmayan zamanların sabahında,
herşey ağır bir çekimde ilerler…
unutulmamak adına veya fısıldanmışcasına…
boğuk ve basık.. ağır ağır…
istense de fevri olamaz hareketlerim…
Uyunulmayan sabahlarda,
geçen günün yığıntısı ile biner her yanıma geçmişimin yükleri…
her saniye bile muadilini arar, berilerimden..
Kimbilir ne zaman gelip, göğsüme gömülmeye yer bulmuş yaralarım elime tutunur..
zihnimde vurulur, sessizce kovulur elbet nedim olanla kabul olunur.
amaçsızca gözlemlenir her yaptığım bazı gözlerde…
bazı sözlerde vurgu yoktur, duygu çoktur belki ama ritim asla yoktur…
Elindeki beyaz torbama koyup gitmek isterim, elimden gelen ve gelmeyenleri..
cebimden çıkardıklarımı koyduğum gibi.
ama başımı alıp, görmediğim bilmediğim memleketlere değil,
bir de bu gözlerimle yeniden, yeni olmayanı görmeye…
sessizce söylenmeye, umutla törpülenmeye, şehvetle gölgelenmeye…
Uyunulmamanın sabahlarında,
evin yakınında bekleyen bir hurda araba misali,
amacı sorgulamak, anlamına haiz olmak veya kaybetmekle
eskiden neyden alındığına gücümü, anlayıvermekle…
belki hiç beklenmese de, yeni voltajları da denemekle…
Uyumanın unutulduğu bir sabah da,
bozuk su ısıtıcısı gibi, volkanlar doğurmadan,
tıslayarak da olsa çekilmeyi bilerek…
bir cenazeyi de
gecikmelerini de yine abartıdan ırak kaldırabilmek…
Bu temada bu kadar hüzün yoktu, belki hiç yoktu,
yaşamın gizli çocuğu ekti hep bunları…
mağrur ve biraz şaşkınım sadece,
hangimiz uykusuz çıkmadık, herhangi sabaha?
Davet var, bu uyunmamışlıkta, bu uyanmamışlıkta
bu hiç uyuyamamışlıkta…
Ahdına varmadan çekinmeyi bilmekle…
2010
(Mortenλoγia di Balsie ‘den alıntılanmıştır.)